29.09.2008

Bayram dolayısıyla kapalıyız

Artık Ramazan mı dersiniz, Şeker mi dersiniz bilemem, ama bayram (hatta tatil) boyunca kapalıyız.

Herkese iyi bayramlar...

Camiamızdan Özür Dileriz !

Genç Fenerbahçeliler Sivas'ta yaşanan pankart krizi sonrası aşağıdaki açıklamayı yapmayı uygun görmüş. Bize de bloga eklemek düşer.

Bugüne kadar sürdürdüğümüz tribün davamızda haklıyız, düşünce tarzımızdan, haklılığımızdan hiçbir şey eksilmemiştir... Hatalarımızdan ders çıkararak tribünlerdeki duruşumuzu büyütmeye devam ediyoruz. Sayın Aziz Yıldırım'ın tribünlere ve grubumuza yönelik politikalarına karşı tribündeki duruşumuz aynen devam etmektedir, edecektir.

Bu mücadelemizi ve duruşumuzu suni dünyalarında "GFB ne yaparsa haksızdır" mantığı taşıyanlara karşı da sürdüreceğiz. Mücadele yerimiz tribünlerdir ve tribünlerde olmaya, takımımızı desteklemeye dün olduğu gibi yarında devam edeceğiz.

Sivas'ta açılan o tasvip etmediğimiz pankarta yönelik tepki mekanizması haddini aşıp tasvip etmediğimiz bir hal almıştır. Biz bu konuda kendi yaptırımlarımızı hemen hayata geçirmiş olmamıza karşın görüyoruz ki bir kısım kişiler ve sanal platformlar "GFB hata yapsa da hemen saldırsak" politikasını büyük bir hevesle sürdürmekte ve bu saldırının boyutunu son derece çirkin bir üslupla asla onaylamadığımız bir boyuta taşımaktadırlar.

Allah’ın yarattığı kulla ve kulların kusurlarıyla kimsenin alay etme, bu durumu herhangi bir konu için kullanmaya hakkı yoktur. Ki bu bir kusur da değildir zaten.

Sayın Aziz Yıldırım'a yapılan usturuplu tepkilerin her zaman yanında olmakla birlikte malum pankarttaki kelime için tüm camiamızdan özür dileriz. Pankartla ilgili iç işleyişimizde gereken yapılmıştır. Bilgimiz olmadan, izin alınmadan yapılmış olan bu pankartı yapanlara gerekli cezalar verilmiş olup grubumuzdan ihraçları gerçekleştirilmiştir. Sivas deplasmanında bulunmamız ve ardından Sn. Alpaslan Dikmen’in cenazesi dolayısıyla açıklama yapmak için bu anı bekledik. Aynı zamanda o günden beri GFB temsilcilikleriyle ilgilenen yönetim kadromuzu ve o resmi forumlara taşıyan forum yönetici kadromuzu değiştirmek ile meşguldük. Bundan böyle daha dinamik ve profesyonel bir yönetici kadrosuyla yolumuza devam edeceğiz. GFB lider kadrosu gerekli dersleri almış, gerekli yaptırımları iç bünyesinde uygulamıştır. Bundan sonra GFB lider kadrosundan habersiz hiçbir yerde GFB grubuna resmi olarak bağlı hiçbir üye yada temsilcilik bir faaliyette bulunmayacaktır.

Tepkimizi ve haklılığımızı zedeleyecek yanlışlardan arınmaya devam edeceğiz. Bunu sağlamak için elimizden geleni yapacağız.

Tekrar altına çizelim sadece o pankart ve o pankartın içeriği ile ilgili olarak tüm camiamızdan özür diliyoruz. Bize yönelik etik olmayan, iftira dolu, hakaretler barındıran, onur kırıcı itham ve saldırıları, çamur at izi kalsın mantığını kınamakla birlikte, evimiz olan tribünlere müdahaleler ve yaptırımlar sürdükçe her platformda demokratik ve içinde hakaret bulunmayan tepkilerimizin devam edeceğinin herkes tarafından bilinmesini isteriz.

Tüm Fenerbahçelileri Salı günü Dinamo Kiev maçında stadımızı doldurmaya ve 90 dakika desteklemeye çağırıyoruz.

Saygılarımızla,

Genç FENERBAHÇELİLER

gencfb.org

28.09.2008

Aşk Tutulması

Birkaç ay önce Kadıköy'e doğru yol alırken stadın önünde formalı,bayraklı ufak bir topluluk görmüştüm. Maraton alt sarı tribünün önünde toplanmış içeri girmek için bekliyorlardı. Uzaktan sadece Ali Erkazan'ı seçebilmiştim(En Son Babalar Duyar dizisinin babası). Maç günleri kendisini Kadıköy çevresinde gördüğümüz için "maç mı var yoksa" şekline girip dizidir dizi diyerek merakımızı gidermiştik. Meğer işin aslı dizi değil filmmiş.

Filmin adı Aşk Tutulması. Bir Fenerbahçe taraftarının aşkını anlatıyor. İşin içine Fenerbahçe girince radarlarımıza yakalanıyor tabi bu film. Hürriyet'te Ayşe Arman filmin yönetmeni Murat Şeker ile röportaj yapmış. Film 24 Ekim'de vizyonda. Ekliyoruz notlarımıza...

27.09.2008

Alpaslan Dikmen

Tüm Galatasaray camiasının başı sağolsun.

26.09.2008

Hafta 5 Puan 6

Yazıp yazıp siliyorum.

Şimdi 5. haftadan havlu mu atmış oluyoruz lige, noluyor? Daum'un geldiği sene bilmemkaç puan geriden geldik şampiyon olduk hikayesi anlatılmasın. Bu takımda ne bir ışık var ne de bir istek. Ancak yürüyor...

Gündüz Maçı





Kadıköy'de şöyle yeniden bir gündüz maçı olsa, güneş yüzümüze çarpsa, hafiften mayışsak...

Vallahi canım çekti akşam akşam.

Fotoğraflarda 2006 07 sezonunda Kadıköy'de oynanan Fenerbahçe - Ankaraspor maçından.

Ne farkın kaldı şimdi?

O pankartı açarak kulübe mektup yazan, fax atan, cebinde 15 YTL'si olmayan diye sana geçirenlerden ne farkın kaldı şimdi?

Bugüne kadar aklı başında bir duruş sergiledi GFB. Hergün karşıllıklı bildiri yayınlandığı dönemde belki sinirler biraz gerildi fakat tribünde verilen tepkiler yapılacak en düzeyli şekilde yapıldı hep. Hakaret etmeden, küfür edilmeden padişah söylendi, 100 kişi kalsakta diye bağırıldı, çıkan taraftar başkana gösterildi. Çünkü devam eden bu durum böyle oynamayı gerektiriyordu. Yapılacak yanlış bir tezahürat, ya da açılacak yanlış bir pankart tüm emeklerin boşa gitmesi demekti. İstanbul'da olanlar bunları biliyor, konuşuyordu. Belki de işin tecrübe diye nitelendirilen kısmıydı bunlar. Fakat dün akşam Sivas'ta açılan malum pankart bir çuval inciri berbat etti desek yeridir heralde. Bu pankartı yapan kişi bile bu sabah nasıl bir halt yediğini anlamıştır, çünkü savunulacak en ufak bir yanı bile yok.

Haklı olarak verdiğin mücadele basında yer almaya başlamış, bazı şeyleri oturma organları ile anlayanlar dışında insanlar ne olup bittiğini yeni yeni kavrarken ve sana hak vermek üzereyken, sen çıkıpta başkanın Aziz Yıldırım'ın kusurunu kullanarak pankart açıyorsun. Şimdi bütün kılıclar yeniden sana çekilmiş durumda ve insanlar senin Fenerbahçeliliğini sorguluyor. Empati kurmaya çalışsam, karşı tarafa geçsem galiba bende aynısını yapardım demekten kendimi alamıyorum bu sefer.

Bu iş "Biz Fenerbahçeliyiz" diye bağırıp, açıklamayla geçiştirilecek kadar kolay değil bu sefer. Buyrun yeni bir cepheye daha.

25.09.2008

Bu fiyata bilet satmak ayıptır!

Bağış Erten bugün bilet fiyatlarına değinmiş köşesinde. Atlamamak lazım.

"Prensip olarak televizyonda söylediklerimi yazıya taşımamaya çalışırım. Aynı sakızda debelenmeyeyim diye. Ama bu sefer konu ciddi ve söz uçar diye korkuyorum. Bülent Timurlenk blogunda değindi ilk. Ben de Futbol Ekstra’dan kaldığımız yerden devam ediyorum ve Türkiye’deki bilet fiyatlarını, futbolun giderek pahalı bir zevk haline getirenleri bir de rakamlarla ‘teşhir’ ediyorum.
İki paragraf ekonomi yazısı kıvamında gidelim. Önce ‘Üç Büyükler’in bilet fiyatlarına bakalım, sonra da Türkiye’nin ortalama aylık gelirinin (olmaz ya) hadi 1000 YTL (~550 avro) olduğunu varsayalım. Fenerbahçe, Gençlerbirliği maçının en ucuz biletini 44 YTL olarak açıkladı. Yani 24 avro. Beşiktaş-Gaziantep maçının en ucuz bedeli 19 avro (35 YTL), Galatasaray ise lige 27 avroyla başladı (50 YTL), sonra tribün dolmayınca 16.4 avroya (30 YTL) çark etti. ‘Üç Büyükler’in ucuz bilet ortalamasını 20 avro sayarsak, ayda iki maça gidebilmek için ortalama gelirin yüzde 10’unu ayırmak zorundasınız demektir.
Şimdi Avrupa’yla kıyas edelim. Kriterimiz maç günü ‘kazığı’ değil müdavim taraftara
sunulan en ucuz bilet fiyatı. Dünyanın en pahalı liginin en pahalı takımı Man. United’ın bileti
20 avro. Ayda iki maçın aylık gelire oranı yüzde 2’yi bulmuyor. Arapların sonsuz bütçesine teslim olan Manchester City ise Robinho’yu izletmek için 27 avro istiyor. 16 yaş altı taraftarlar için bu 12 avroya düşüyor. Zenginler kulübü diye bilinen Chelsea’nin kale arkası 44 avro.
Ama onlar da ‘Gençler için 19 avro yeter’ diyor. Liverpool’da baba-oğul paketi maç bileti 35’er avro. Baktığınızda hiçbir biletin aylık ortalama gelire oranı yüzde 2’yi bulmuyor. Üstelik genç ve öğrenci indirimi var ve pek çok takımın Avrupa Kupası biletleri daha ucuz. Hadi orası İngiltere, futbol orada ezeli beri işçi sınıfı sporu. Peki ya diğerleri... Kısa bilgiler verelim. Bayern’in en ucuz bileti 5 avroya kadar düşüyor, Stuttgart çocuklara 7 avroya bilet satıyor. Schalke 10, Dortmund 12 avro diye belirlemiş rayici. Yine orada da aylık gelirin yüzde 2’sini bulmuyor maliyet. Devam edelim. Barcelona’nın en ucuz bileti 24, Real Madrid’in 20 avro. Milan 13 avroya Kaka, Pato, Ronaldinho’yu izletiyor. Mourinho-Ancelotti kapışmasını 22 avroya izleyebileceksiniz. Üstelik İtalya’da da Avrupa maçları daha ucuz. Üstüne üstlük bütün bu ülkelerde gençlere, öğrencilere indirimli biletler var. Eee...
Şimdi sadede gelelim. Görüldüğü üzere, oranlara bakarsanız Avrupa’da bizim kadar
pahalı bilet satan yok. Neden? Biz daha mı zenginiz? Statlar daha mı konforlu? Toplu taşıma olayı çözüldü mü? Arıyorum, tarıyorum, hakikaten bir tanecik olsun makul neden çıkar mı? Ben bulamıyorum. Tek vaatleri var: Ölümüne sevdiğiniz takımın fiyatı bu diyorlar, yerseniz... Aşkın karşılığını ancak tek taraflı öderseniz görürsünüz... Ne oluyor peki? Maçın bitmesine 10 dakika kala arabası trafikte kalmasın diye stadı terk eden, yağmurda, çamurda kombinesine rağmen evde televizyon başını tercih eden, parasının karşılığı göremeyince homurdanan, karşılıksız değil karşılığını ödediği için, ödediği kadar seven ve parasının karşılığını talep eden bir seyirci tribünleri dolduruyor, daha doğrusu dolduramıyor.
Oysa futbol yoksul sporu, en çok da orta alt sınıfın eğlencesi, umudu. Ama belli ki onlar
yoksulları, dar gelirlileri tribünde istemiyorlar.
Sol bek, sağ açık olarak girebilirler belki o mabede, ama tribünlerde biraz zor otururlar.
Hiç unutmuyorum. Bir Fenerbahçe-Rizespor maçıydı. 6-0 kazanmıştı Sarı-Lacivertliler.
Rahmetli Kayhan Kaynak televizyonların bile çekemediği, 40 metrelik bir füze fırlatmıştı.
O maça gitmekle, o golü görmekle övündüm yıllarca. Yatakhane arkadaşımın kompozisyon ödevini yapıp kazandığım paralarla almıştım bileti. Ailemden hiç maç parası istemedim.
Harçlıklar yetiyordu. Şimdi 16 yaşında bir yeğenim var, Tutku. Neyse ki futbolla ilgilenmiyor kızcağız. Gündeliğinden artırdığı para sinemaya, tiyatroya zar zor da olsa yetiyor. Ama asla Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı izlemeye değil..."


http://www.radikal.com.tr/Default.aspx...

5 numara yine konuştu

Sözleşmeli futbolcumuz, canım, ciğerim Emre Belözoğlu verdiği röportajda bomba açıklamalarda bulunmuş. Çocukken Fenerbahçe'li olduğundan tutunda Galatasaray'a gol atmak istediğine kadar. Benim takıldığım nokta ise futbolu bıraktıktan sonra ne yapmak istediği sorusuna verdiği cevap oldu.

" Belki Fenerbahçe Kulübü ile özdeşleşirsem kulübün bir bölümünde çalışmak olabilir "

Bu çocuk ciddi ciddi Fenerbahçe ile özdeşleşmekten, Can Bartu, Lefter gibi biryerlere gelmekten bahsediyor. Bunu daha önce Fenerbahçe dergisine verdiği röportajda da söylemişti.

Efendi efendi kazanıyorsun paranı işte daha fazla konuşma lütfen.

Allah'a yakın, bize uzak ol.

24.09.2008

Rota Özbekistan

MİM olayı

Kaptanortakapı yani Plaki mimlemiş bizi. Plaki'nin cümleleri ile,

"Bu "mim" olayında bazı sorular var ve bunları cevaplıyorsunuz, sonrada kime sormak istersen onuda yazının sonunda mimliyorsun. Eğlenceli duruyor."

şeklinde bir olay bu "mim"

Bizim bloga pek uygun düşmeyebilir diye de not düşmüş Plaki, fakat arasıra futbol dışı konularada çıksak birşey olmaz diyelim, soruları cevaplayalım.


1-blog yazmaya ilk ne zaman başladın?

Mayıs 2006'da ilk blog denemesini yaptım. Yine futbol üstüne bir blogdu. Tarafsız olmaya çalıştım, beceremedim. Zaten devamıda gelmedi. Efsanemaraton'a Ağustos 2007'de başladım, hala devam ediyorum.

2-blog yazısı konularının belli bir çizgide olmasına özen gösteriyor musun?

Evet.

3-blog yazmayı ne kadar sürdüreceksin?

Bilemiyorum. Sıkılınca bırakırım diyorum kendime sürekli ama bir seneyide doldurduk. Nereye kadar gideceğini bende bilmiyorum.

4-blog yazmak senin için eğlenceli bir uğraşken,şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?
Hala eğlenceli olduğunu düşünüyorum, yani hoşuma gidiyor. İlk başladığımda "iki yazı daha ekleyelim bugün boş geçmesin" diye kastığım oldu fakat şimdi daha rahat devam ediyorum.

5-blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor musun?

Öyle ayrıca bir zaman harcamıyorum. Gün içinde internet başında boş zaman yakaladağım zaman dolduruyorum blogu. Bak mesela şu an boş zaman geçiyorum, saatin 12:30 olmasını bekliyorum. Bilmem anlatabildim mi?

Şimdi mimleme zamanı. Burayı takip edenlerden kaç tanesi bu mim olayına katılır, daha önce aynı soruları cevaplamış mıdır bilemem ama Ortega, Papazın Çayırı, Hayatım Fenerbahçe, Parmak Arası Terlik, Ben Fenerbahçeliyim diyelim, bu zinciri devam ettirelim.

Aslında bunu okuyan bloggerların hepsi kendini mimlenmiş kabul etsin, buyursun doldursun.

Kazım Kanat'ı Kaybettik

1954 - 2008

21.09.2008

Tam Zamanında

Tam zamanında gelen bir galibiyet oldu dün akşam kazanılan Gençlerbirliği maçı. Puan kaybı halinde geri dönülmez bir yola girmemiz mümkündü. Hem takımın şampiyonluktan uzaklaşması hemde Aragones ve takımın üzerinde oluşan baskının tahmin edilemez boyutlara ulaşması bakımından önemliydi Gençlerbirliği maçı. Birde yönetimin taraftarı birleştirmek yerine ayrıştırma yönünde devam eden tribün-taraftar politakası olunca işler pek güzel yürümüyor Kadıköy taraflarında.

Stada 20 dakika kala ulaşan bu satırların yazarı (püff ne giriş oldu ama) taraftarlarımızın bir kaç kapıdan içeri kavga dövüş, sıkıntı içerisinde girmesini hayretle izlerken başkanın kendisine ayırdığı E Blok girişinden tek başına, rahat bir biçimde, bilekliğini takarak giriyordu. Belki mektup yazsalar, fax gönderseler başkan bu konularada hemen ilgi gösterir, çözüm bulur demek istiyorum ama şimdilik daha önemli işleri var kendisinin.
Maç hakkında da bir iki şey söyleyelim. Guiza harbiden mücadele ediyor ama şanssız adam. Dün akşamda gol atamasaydı karşılıklı iki tek atardık. "Nolucak yavrum senin bu forvetteki halin" diye girerdim muhabbete. Ama kendisi tek atmak yerine gol atmayı tercih etti, iyide etti. Alex zaten bildiğimiz gibi devam ediyor. Atıyor, attırıyor. Seneye giderse şinanay da yavrum hopa şinanay... O yüzden yönetim kongreden önce naparsa yapsın şu adamı takımda tutsun. Haftaya Sivas'tan iyi bir sonuç alırsak büyük ölçüde rahatlarız.

Gelelim gecenin finaline, gazetelere konu olan tezahüratlara. Çok güzel oldu. Maçtan sonra B blok'a kayan GFB, Telsimden çıkmayan CK ve UNIFEB ile kulaklar yine çınlatıldı. O sırada Başkanın sahadan yürüyerek geçmesi ise daha bi manidar oldu. Repertuar ise geçen haftanın benzeriydi. Tek farklı olan maç sırasında B Blok'tan yükselen "45 lira bilete oynarız boş tribüne" idi. Migros tribününde bir avuç insan olunca insanın yüreği cız ediyor.

19.09.2008

Ortak Bildiri

Aşağıda yazılı olan görüşler tribün gruplarının düşüncelerini yansıtmaktadır. Bu grupların içinde GFB, KFY, FEDER, UNİFEB, LACİVERT ve CK bulunmaktadır. Takımımızın son haftalarda gerek ligde gerekse Avrupa`da aldığı kötü sonuçlardan dolayı böyle bir bildiri yayınlamamız gerektiğini düşündük.

Her ne kadar tribünlere davullarımızı sokamasak da, pankartlarımızı asamasak da, haksız cezalara ve iftiralara uğrasak da, yani gönül kırıklıklarımız olsa da; zaman birlik ve beraberlik zamanıdır.

Fenerbahçe taraftarları her zaman olduğu gibi takımının yanındadır. "Hep destek, Tam destek" sloganın arkasındadır.

Taraftarın işi yönetmek değil desteklemek, yönetimin işi de küstürmek değil birleştirmektir. Hiç bir kişi veya isim Fenerbahçelilik kimliğimizin önüne geçemeyecek ve desteğimizi kesemeyecektir.

Saygılarımızla

12 Fenerbahçe Taraftarı


antu.com'dan alıntıdır

2000 - 2001 Şampiyonu

Yusuf Şimşek, Ali Güneş, Mert Meriç(Mirko Mirkovic), Rapaic, Zoran Mirkovic, Lazetic, Mustafa Doğan, Anderson, Abdullah, Rüştü, Haim Revivo

Fotoğraf 2-1'lik Galatasaray maçından.

18.09.2008

Kazım Kanat

Bazen çok kızdık, bazen de sevdik, hak verdik kendisine. Kanseri yendiği zaman takdir ettik. Sonra Bodrum'a gidip teknesinden yazdığı yazıları "bak sen Kazım Kanat'a" diyerek hayretler içersinde okuduk. Öyle ya anlattığı şeyler hoşumuza giderse Kazım Kanat, gitmezse Kanatlı Kazım'dı adı.

Şimdi hastanede yoğun bakımdaymış kendisi. Zatürre diyorlar rahatsızlığı için. Bilenler bilir bu zatürrenin ne lanet birşey olduğunu. Hele yaşı ilerlemiş kişilerde.

Kalk be Kazım Kanat. Ne de olsa bu rekabette bir renksin sende. Hemde yokluğu hemen hissedilebilecek bir renk. O yataktan kalkta, köşenden, ekrandan bağır çağır millete.

Kazandığında sevmedim seni

Ortalık toz duman, herkes takıma sallıyor, hocaya sallıyor. "Bence bu akşam Aragones'i görevden alsınlar" diyor telefondaki ses. Kim gelsin yerine diyorum "Fatih Terim" diye cevap veriyor. "Evet" diyorum, fazla üstelemiyorum. Belli ki o da kısa devre yapmış benim gibi.

Dış dünyayla bağlantıyı kesip yatıyorum. Saati kurmayınca telefonla uyanıyorum. Hadi lan nerde kaldın diyor telefondaki ses.

Ankara'dan dönerken üzerime sinen buram buram 90'lar, arabesk kültürü, Fenerbahçe üçlüsü sabah sabah yine kendini gösteriyor. Asansörde içimden kazandığında sevmedim seni kaybettiğimde sevmediğim kadar diye diye katları iniyorum. Ardından beni yaktın yıktın kanarya patlatıyorum. Hepsi 30 saniyelik olay ama adamı moda sokmaya yetiyor.

Arabada gevrek gevrek gülen Mr. E. bendeki patlamaya hazır potansiyeli görünce bulaşmıyor bile. İyide yapıyor. Çubukluyu, o formayı hakedenleri gözümün önüne getiriyorum, bunlarda geçer diyorum.

Hele bi haftasonu Gençler maçını atlatalımda hep beraber düzlüğe çıkarız diye avutuyorum.

Sahiden çıkar mıyız düzlüğe?

16.09.2008

Vira Bismillah

Takımın durumu malum fakat bizim çocuklarında Şampiyonlar Ligine farklı motive olduğu apaçık ortada.

Vira Bismillah diyerek başlayalımda kötü günler görmeden, geçen sene tadı damağımızda kalan başarının devamını getirelim bu sene.

Saygıyla...


Blogu biraz başıboş bırakmamdan dolayı ne yazık ki Mehmetçik Basri'nin ölüm yıldönümünde kendisi hakkında birşeyler yazamadım.

Ortega'nın blogunda çok güzel bir yazı var Mehmetçik Basri için. Buradan...

14.09.2008

100 Kişi Kalsakta, Bağırırız Yine

Son yıllarda su yüzüne çıkan bir taraftar ikilemi ankarada yine kendisini belli etti.Taraftar - müşteri ayrımına dayanan bu ikilemi yaratanların başarılı olduğu gün gibi ortada.Taraftar takımını 90 dakika desteklerken, müşteri dediğimiz veli nimetler ise verdiği paranın karşılığını arama derdine girdi....

Kimisi maç başında grupların ortak portestosunu yuhaladı.Kimisi oyundan çıkan uğur boralı ıslıkladı.Kimisi maçı 80.dakikada terkedip bu takıma olan bağlılığını kendisine güvenenlere ispatladı.İstenen arzulanan bu müşteri profilinin tek gerçek yanı, Fenerbahçe adına tek menfi iş yapmamaları oldu.

Taraftar denilen ve dışlanan rantcı ! kesim ise, üzerine düşeni herzamankinden daha fazla yaptı.Öyle ki istanbuldan gelen taraftar sayısı son yılların en önemli rakamına ulaştı.Neydi dertleri bunların ? Sadece Aziz Yıldırım' ı protesto etmekmi ? Yönetim aleyhine çalışmakmı ? Yoksa kaldırdıkları otobüslerle kendilerine rant sağlamakmı ?

Bıraksınlar artık bu taraftarla tribünle uğraşmayı.Birileri bu tribünle uğraştıkça Fenerbahçenin genetik yapısı bozuluyor.Taraftar büyük bir hızla ayrılma noktasına sürükleniyor.Bir kesimi hızla dışlarken, diğer kesimi zengin şımarık çocuk hüviyetine sokarsanız, alacağınız cevap dünkünden farklı olmuyor.Bunu anlamak için hacettepe maçında tribünlerdeki tavrı iyi irdelemek fazlasıyla yeterli olur.

Bizi bize bırakın, siz sizi ilgilendirmesi gerekenlerle uğraşın.Zira futbolda ''yürümekle'' yollar aşınmıyor, koşmanız gerekiyor.

grupck.com'dan alıntıdır

12.09.2008

Üç saatlik maraton


Başkan'ın üç saatlik maratonunu izlerken ben yoruldum ama o yorulmadı, bir kaç saat daha olsa devam edecekti konuşmaya.

Şöyle güzel bir özet çıkartmayı isterdim açıkcası fakat heryerde özet, tam metin, soru-cevap şeklinde derlemeleri mevcut. O yüzden pek bulaşmıyorum bu sefer. Hoşumuza giden konulara değindikten sonra tribün konusunu irdeleriz.

Dün biat eden gazeteciler eşliğinde orta kafa gol oynar demişlerdim fakat güzel sorular geldi. Özellikle Mehmet Arslan ve Cem Şengül'den iyi sorular geldi. Sabah Gazetesi Spor Müdürü Serdar Ali Çelikler'de güzel çıkışlar yaptı fakat cevapları alırken sürekli "tamam, tamam" modundaydı. Alaatin Metin bildiğimiz gibi zaten, tribünün durumunu sorunca Aziz Yıldırım'dan "Bunu sen mi soruyorsun" gibi imalı bir cevap aldı. Alaatin Metin ise "Yok, ben değil taraftarlar soruyor" diye çevirdi. Zaman Gazetesi Spor Müdürü ne alakaydı çözemedim. Çocuk konuşamadı bile.

Bugünkü Futbol Zirvesi'ni, Haziran ayındaki program ile karşılaştırmak gerekirse bu sefer daha doyurucu bilgiler verdi başkan. Kendisini sorgusuz sualsiz ilahlaştıran tayfayı çok mutlu etmiştir eminim. Ben bile bazı konularda tatmin olduktan sonra...

Olimpiyatlar, sporcu eğitimi, altyapı, geleceğe dönük planlar açısından Aziz Yıldırım'ı artık Fenerbahçe'nin dışında bir yerlere koysak hem kendisi hem de kulüp için iyi olur düşüncesindeyim. Gerçekten Türk sporu adına çok güzel fikirler sundu başkan bu sefer.

Çoğu kişinin merakla beklediği gruplar konusunda ise elle tutulur tek şey örnek olarak gösterdiği Hamburg tribünleri idi. İsterlerse çıkartalım koltukları, alt katı ucuz yapalım, orada toplasınlar örneği güzeldi. Eğer başkan bu konuda samimiyse kesinlikle düşünülmesi gereken bir fikir bence. Bu iş her iki tarafında tavizler vermesiyle çözülecek gibi duruyor. Fakat tribünler hakkında yaptığı uzun konuşmanın pek sağlam temelleride yoktu açıkcası.

-Herkes yerinde otursun diyor, Telsim'e bak Partizan maçında herkes ayakta ne güzel bağırdılar diye devam ediyor

-Rant sağlıyorlar buna karşı olduğunu belirtiyor fakat GFB'nin iddia ettiği Fenerium'da ürünlerimiz üretilsin teklifine değinmiyor ve GFB'nin iddia ettiklerini cevaplamaktan kaçınıyor

-Maraton üst'te yaşanan güvenlik terörüne hiç değinmedi

Bu liste epey bir uzar gider. Dikkat çeken bir başka nokta ise "Bak yarın Ankara'da bana bağrıcaklar" diye herşeyden haberdar olduğunuda çınlatmasıydı. Demek biz birşeyler güzel olacak derken, o akşam orada olupta "satış"a devam edenler var.

Programın genel olarak güzel geçtiğini, daha doyurucu olduğunu söyledik. Geçmişte olanlardan, gelecek planlarından güzel güzel bahsedildi. Gelecek planları için inşallah diyor, geçmişte yaşananlar için anlattığı bazı konularında yanına soru işareti koyuyoruz. Tribün konusunda ise Allah herkesin yardımcısı olsun.

11.09.2008

Bir Fenerbahçe TV klasiği

Aziz Yıldırım yarın 14:00'te Fenerbahçe Televizyonu'nda Milliyet Gazetesi Spor Müdürü Cem Şengül, Sabah Gazetesi Spor Müdürü Serdar Ali Çeliker, Zaman Gazetesi Spor Müdürü Serkan Akcan, Hürriyet Gazetesi Spor Servisi İstihbarat Şefi Mehmet Arslan ve Akşam Gazetesi Spor Yazarı Alaattin Metin'in sorularını cevaplıyor.

Başkan'ın kulübün yayın organlarını böyle etkili bir biçimde kullanması gerçekten güzel. En azından kızdığı medyaya prim vermeden, sevmediği gazetecilere "nanik" çekiyor, konuşursamda kendi kanalımda konuşurum diyor.

Fakat bir Fenerbahçe TV klasiği olma yolunda ilerleyen yarınki programda ufak bir değişiklik var. Genellikle İhsan Topaloğlu ile karşılıklı paslaştıkları programlara devam etmek yerine, bu sefer oyuna 5 kişi daha almışlar. Onlar da orta yapacaklar ve ataklar golle sonuçlanacak. Başkanın son konuşmasının derlemesini "Sessizlik Bozuldu" başlığı altında bloga taşımıştık. Bakalım bu sefer neler sorulacak, nasıl cevaplar alınacak?

Tribünlerin, taraftarın durumu umarım netlik kazanır diyeceğim ama safça bir istekten öteye geçmeyecek hatta yeniden körüklenmesi muhtemel. Stadın büyütülmesi gibi pek takip edemediğim bir dedikodu var sanırım, o konuyada netlik kazandırır. Josico'nun büyük topçu olduğunu, Eto ve Xabi ile hiç ilgilenmediğimizinde altı çizilir...

Neyse canım, biz yorum yapmadan izleyelim, belki bilmediğimiz birşeylerde söylenir.

Not: Aziz Yıldırım'ın Haziran'da yaptığı açıklamalara bakıyorumda "vay anasını" demekten kendimi alamıyorum.

Sessizlik Bozuldu

10.09.2008

Todori

Tribünler adına belki de bir kıvlcım çakıldı dün akşam Todori'de, etkisini ilerleyen günlerde hepberaber görürüz inşallah.

Fenerbahçe tribünleri adına birşey yapmak isteyen herkesin Ankara'da olması dileğiyle...

9.09.2008

30 Haziran 2009


Son yıllarda Fenerbahçe'den bedelsiz olarak giden oyuncu sayısına bakıldığı zaman yönetimin sözleşme yenileme konusunda birşeyleri yanlış yaptığı ortada. 100. yılda Tuncay Şanlı'nın gidişi ve bu sezon Marco Aurelio ile artık insanlara sinir krizi geçirtecek duruma gelen sözleşmelerin zamanında yenilenmemesi ve bedelsiz olarak kulupten ayrılma hadisesi bu sezon sonunda karnımızı ağrıtacak gibi.

Bu sezon sonu sözleşmesi bitecek futbolcular listesinin başında ilk olarak Volkan ile Alex yer alıyor. Aslında listedeki çoğu kişinin yerini doldurmak zor. Bugün Hürriyet Spor bir liste yapmış ve 2008-2009 sezonun sonunda serbest kalacak Fenerbahçeli futbolcuların listesini yayınlamış. (Sanki daha önce bir blogda daha böyle bir çalışma görmüştüm ama bulamadım)

-Alex
-Can Arat
-Maldonado
-Lugano
-Deivid
-Mert Günok
-Volkan Demirel
-Kerim Zengin
-Roberto Carlos
-Selçuk Şahin
-Tümer Metin

Alt alta yazıldığı zaman durumun vahameti ortaya çıkıyor. Sürekli olarak kurumsallaştığının altını çizen yönetimimizin nedense bazı konularda basireti bağlanıyor. Bu sözleşmelerin 30 Haziran 2009 günü bittiğini varsayarsak daha önümüzde 9 ay gibi bir süre var. Daha süre var ama bu sürenin ne kadar verimli kullanılacağıda malum. Olası bir başarısızlık halinde takımın yüzde 80'i tasfiye edilirken bu listenin içinden kimlerin bedelsiz olarak gideceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Alex'in sezon sonunda takımdan ayrılacağı yönünde haberler var son günlerde. Bugün Alex konuya "aklımda böyle bir düşünce yok " diyerek cevap vermiş. Tamam da güzel kardeşim sen değilmiydin Fenerbahçe dergisine bir kaç ay önce futbolu başladığım kulüpte bırakmak istiyorum diyerek Fenerbahçe ve Coritiba forması ile yan yana poz veren. Düşünceler değişebilir o gün öyle düşünüp, Aragones'le çalışmaya başladıktan sonra İstanbul'da kalmaya karar vermiş olabilirsin ama o zaman çık yönetime "Başkan ben kalmak istiyorum, sözleşme yenileyelim" desene. Kaptana yakışan bir hareket yapsana...

Lugano'nun adı zaten sürekli İtalyan takımları ile anılıyor. İtalyan pasaportuda taşıyor bildiğimiz kadarıyla. Böyle bir adamı elde tutmak zor ama şimdiden anlaşmak lazım. İşin içine İtalyan kulüpleri girince Lugano'da anılarda, bestelerde kalır. Öyle 1 milyon dolar fazla istedi diye gönderip yerine bilmemkaç milyon dolar fazla para harcayıp aynı işi yapamayacak, yaş olarak futbolun son demlerini yaşayan birisini getirmek transfer değildir. Kurumsallaşan spor kulüplerine yakışan bir hamle değildir en azından.

Son olarak Volkan Demirel'e değinelim. Ankara'da yaşanan jöle olayından sonra gözle görülür bir fark yaşandı Volkan'da. Her futbolcu gibi hatası oldu, kalecilerin yapabileceği hatalar yaptı, belki yapmaya devam ediyor fakat şu Fenerbahçe kalesine geçebilecek en iyi kaleci kendisi. Ne yazık ki alternatifide yok şu an. Belki Serdar Kulbilge hala Fenerbahçe formasını giyseydi "alternatif" konusu tartışılırdı ama o da artık Fenerbahçe'de değil.

Önümüzdeki süreç ne gösterir bilinmez ama bu konu hakkında bu sezon daha çok yazacağız gibi bir his var içimde.

6.09.2008

Nostaljik Hareket

Unutulmaz Manchester United - Fenerbahçe maçından bir kare. Solskjaer ile Saffet yan yana.
Aynı maçtan bir başka kare için, Gerilerden Gelen Kemalettin

5.09.2008

Helal Olsun Sana

Haber ve fotoğraf Milliyet'ten. Güiza geçtiğimiz hafta Bağdat Caddesinde bir mekanda 6 (hayatımfenerbahçe'nin dediği gibi 6 kulak çınlatır) bira, 10 sigara içmiş. Onu görenler ise “Yazık oluyor. Üst düzey bir futbolcunun bu kadar çok sigara içmesi çok kötü” diye olayı yorumlamış. En son Zidane böyle sigara içerken yakalanmıştı diye hatırlıyorum. Rıdvan Dilmen içinde futbolculuk döneminde sigara içtiğine dair rivayetler vardır.

Sporcu adam, haftada 3 maç yapıyor, antremanlar öyle, sürekli sağlık testlerinden geçiyor problem olsa bir şekilde doktorlar tarafından uyarı alırlar diye düşünüyorum. İşin sağlık yönünü bırakacak olursak değinmek istediğim nokta basınımızın çok sevdiği "özel hayatın korunması" dalgası. Fotoğrafı çekenide, fotoğrafa bak hacı bomba bu bomba diye haber yapanıda en içten duygularımla selamlıyorum.

Güiza keşke 10 tanede benim için içseydin be koçum...

3.09.2008

Vay Holiganlar


İbibik kuşlarının aslında holigan ruhlu kuşlar olduğunu biliyormuydunuz?

Bilmiyordunuz, bende bilmiyordum, fakat ben bugün bunu öğrendim.

Olayın aslı şu;

"Güney Afrika’da yaşayan ibibik kuşlarının, rakip gruplarla kavga ederken futbol taraftarları gibi kavgacı şarkılar söylediği, hezimete uğrayınca da birbirlerini teselli ettiği anlaşıldı."


İbibikler bağırıyor;

"Dışarda kaçanın...
İbişspor manyağız piskopatın Allahıyız..."


İbibiklerin tezahürat yaptığını öğrenen FC Zulu Başkanı ise;

"Ormanda tezahürat yapıyormuşsunuz, yaptırmam... "

Akşam akşam insanı gülümseten bir haberdi, İngiliz araştırmacılara selam ederim.

2.09.2008

Ümit Özat

Üzücü olayın üzerinden bir kaç gün geçti fakat Ümit Özat hakkında bir kaç şey yazmazsak ayıp olur, vefasızlık olur görüşündeyim.

İlk duyduğumda Zenit - Manchester United maçını izliyordum, duyar duymaz yanımdaki kardeşime bakıp koca bir küfür patlattım. Fenerbahçe formasıyla çıktığı son maçta ağlarken bende Ümit'le beraber gözyaşı dökmüştüm. Doğru ya son yıllarda sahada kaç kişi vardı ki çubuklu için gözyaşı döken. Zaten sürekli Ümit Özat'a haksızlık yapıldığını düşünürdüm, üzerine bu olayla farklı bir bağlandım Ümit'e. Ataşehir'de karşılaşıp "Yolculuk Almanya mı?" diye sorduğumda Ümit Özat'ın oğlunun "Yaşasın Almanya'ya gidiyoruz" demesi gözümün önüne geldi. Bir yanda yeri çok farklı olan Ümit, öte yanda ufaklık. Televizyonda görüntüleri o sırada görmedim fakat gözümün önüne sürekli sahada hayatını kaybeden Foe geliyordu, kapkara adam, yeşil saha ve bembeyaz gözler. İnsan beyni işte, oyun oynuyor bana. Kafamda canlandırıyorum nasıl olur diyorum, kırmızı forma, Ümit ve bembeyaz gözler.

Korkuyorum, hemde çok. Gözü açık gitmek dedikleri bu olsa gerek... Allah kimseye sevdiklerinin ölümlerini göstermesin, gecinden versin deriz ama hayatın gerçekleri işte. Sonra haber geliyor dili dönmüş durumu daha iyi diyorlar. Oh be diyorum ama yine de kendimi alamıyorum. Ne feci bir durum diyorum, Ümit Özat böyle mi gündeme gelecektin diyorum. Ankaragücü maçındaki gözyaşları sonrası, Köln'e gitmesi dil öğrenmesi, spor akademisine devam etmesi ile ben onu hep başka yerlere yakıştırdım. Tabi vefanın olduğu, sevginin şekillendirilmediği bir kulupte en saf duygularımla belki bir gün yardımcı antrenör olur dedim. Fena mı olurdu?

Tabi biz uzaklarda, kendi iç dünyamızda bunları yaşarken karşı kıyıdan, rakipten geçmiş olsun mesajı gelirken vefasızlık örneğide Kadıköy'den gelmiş. Alıştık diyerek geçiyoruz. Sonra hatadan geri dönüyorlar ama anlayan anlıyor olayı.

Kaldı mı senden, benden başka çubuklu forma için ağlayan enayiler?

Tehlikeli bir yol

Mehmet Demirkol'dan, bugünkü köşesinden...

Bize ülkemizi nasıl sevmemiz gerektiğini öğretmeye çalışanlar vardır.
Doğduğunuz ve uzak yaşayamadığınız toprağı nasıl sevmeniz ya da nasıl sevmemeniz gerektiğini kakarlar kafanıza sürekli. Hain olmamak için onların söylediği gibi sevmeniz şarttır. Sanki aşk başkasının tarifine göre yaşanırmış gibi!
Bize kadınımızı/erkeğimizi nasıl sevmemiz gerektiğini öğretmeye çalışanlar da vardır.
Sabah kalktığınızda, gözünüzü açmadan yüreğinize düşen güzelin burnunuzun direğini titretmesi için başkasının tarifine ihtiyacınız varmış gibi.
Bize Tanrı’yı nasıl sevmemiz gerektiğini öğretmeye çalışanlar da vardır. Başınız sıkıştığında, başınıza iyi bir şey geldiğinde, yalnız hissettiğinizde, günahınızdan arınmak istediğinizde, acıya artık dayanamadığınızda gözünüzü kapatıp yakarmak ya da şükretmek için başkasının tarifine ihtiyacınız varmış gibi.
İşte hayatta korkmanız gereken adamlar bunlardır! Aşkı tarif eden sevgi totaliterleri...
Renklere vurulmak, bir futbol yıldızına âşık olmak, acılarını ve mutluluklarını bir kulüple birlikte yaşamak da tarife tabii değildir.
Benim takımıma vurgunluğum, tribünde hemen yanımda oturanın aşkıyla aynı olmayabilir. Öte yandan takımından on binlerce kilometre uzakta hayatını sürdürüp internet başında aşk yaşayanla, her hafta locada oturup viskisini yudumlayanın da benzer olabilir tutkusu. Her hafta otobüsle deplasman kovalayanın aşkıyla, heyecandan senelerdir maça bakamayanınki farklı olabilir. Sağcının takımına aşkıyla, solcunun aşkı da bazen benzeş...
Takıma vurgunluk özeldir. Çeşitlidir. İkiz kardeşte bile DNA aynıdır, ama belki takım aşkı farklı. Saracoğlu’nda herkes Fenerbahçe’ye âşıktır, ama herkesin Fenerbahçesi farklıdır.
Ben bir stada gittiğimde önce pankartlara bakarım bu yüzden. Nabzı orada dinlersin çünkü. Kale arkasında bir duygu vardır, bazen hemen yanında başka bir duygu. Bazen isyan, bazen teşekkür. Bu nabız atmazsa, tribün yaşayan bir ölü olur. O kulüp de...
Fenerbahçe Stadı’nda yaşanan pankart yasağı (bu hafta sadece zafer bayramı ilintili pankarta izin verildi) ve taraftarın tektipleştirme çabası bu yüzden fazlasıyla dikkat çekici ve üzerinde durulasıdır. Aslında üzücü, sıkıcı ve çok da tehlikeli...

Endüstriyel futbol

Endüstriyel futbol işine gereğinden fazla kafayı takmış, stat konforunun her şeyden önemli olduğunu bilen bir adam yazıyor bunları. Yıllardır eğer dünya futbolunun önemli bir parçası olacaksak statları değiştirmemiz, taraftar/seyirciyi yeniden organize etmemiz gerekir diyen biri.
Ama sınır aşılıyor Saracoğlu’nda...
Renk azalıyor. Doğru yolda 8 yıldır seyreden arabanın frenleri artık tutmuyor gibi. Bunun adı hiç tereddüt etmeden söyleyeyim, totalitarizmdir. Sevgiyi ve taraftarı tektipleştirme, elitleştirme hareketi.
Ama Fenerbahçe bir zenginler kulübü, elitler derneği değil ki... Hiçbir kulüp öyle olamaz ki!
Yönetimin stada astığı ‘Tek kimlik Fenerbahçelilik’ pankartı da fena halde 30’larda Almanya ya da İtalya söylemlerine benziyor.
Niyetin ne olduğunu anlamakla ve iyi niyetle yola çıkıldığını bilmekle birlikte bu yolun çok tehlikeli olduğunu vurgulamam lazım.
Bir taraftar suç işliyorsa, başkalarını rahatsız ediyorsa, huzuru kaçırıyorsa cezalandırılır, hakları elinden alınır. Suç bireyseldir. Yapan cezasını çekmeli sonuçlarına katlanmalıdır.
Ancak birileri rahatsız oldu diye tüm örgütlenmeleri yasaklamaya çalışmayı da 30’larda Almanya ve İtalya’da bıraktığımızı sanıyordum. Ya da doğu sınırımızın hemen dışında.
Fenerbahçe Yönetimi, bir kişi bile rahatsız olsa onun sorununu çözmeye çalıştığı için alkışı hak ediyor.
Ama kimsenin, kimseye, kimi, nasıl seveceğini, aşkını nasıl yaşayacağını öğretme hakkı da yoktur.
Aşkı tarif edenden, böyle seveceksin diyenden korkacaksın en çok. Çünkü en büyük günah sevgi totalitarizmidir.

1.09.2008

Golden Foot Roberto Carlos