12.10.2008

Ankara Deplasman Öyküsü

Yine düşmüştük yollara, çubuklu uğruna. Cuma 03.00’da toplandık "Nazlı"da. O saatte hala açık olan esnaf anlayamadı nereye gittiğimizi. Milli maç var, lig tatil. Anlattık Cumhurbaşkanlığı kupalarına talibiz erkek ve bayan baskette diye. İki kupayı almaya gidiyoruz. Bayanlar maçının önemi çok daha büyüktü tabi. Rakip Galatasaray’dı çünkü. Ezeli rekabette hangi şube olursa olsun tansiyon had safhadadır. Bu duygularla bindik otobüsümüze.

Ankara'da hava gayet güzeldi. 14.00’daki bayan basketbol maçı için salona girerken biraz garip bir ortam vardı. Şimdi yanlış anlaşılmasın tabii ki şiddet fanatiği, insanların birbirlerini bıçaklayıp yaralamasını isteyen bir insan değilim ancak dünyanın en büyük derbilerinden biri olarak adlandırılan bu rekabetin taraflarının yan yana rahatlıkla dolaşabildiği bir ortam biraz şaşırttı açıkçası. Benim gibi romantik olan pek çok arkadaşım da aynı duyguları paylaşıyordu. Sonuçta tribündeki yerimizi aldık ve ilk düdükten son saniyeye kadar hiç susmadan bayanlarımıza destek verdik. Sonuçta kaybettik belki ama bilenler bilir; sahada takımınız kaybederken bile tribünde üstünlüğü bırakmamak gerçek taraftarların başarabileceği iştir.

Salondaki boşlukların ikinci maçta, erkek baskette Türk Telekom'a karşı tamamen dolması beni ayrı bir umutsuzluğa itti. Yıllardır dediğimiz Ankara deplasman sayılmaz klişesi yıkılıyordu sanırım. Maalesef oradaki taraftar profili de hızla stadımızda yaratılmaya çalışılan profile doğru ilerliyordu. Ne demek istediğimi şöyle daha iyi ifade edebilirim sanırım. Bizim için, İstanbul’dan gelen onca insan için öncelik hangi disiplin olursa olsun Galatasaray'a karşı olan maç iken, Ankara seyircisi maç seçmişti. Sonuçta ikisini de kaybettik. İki kupa da avuçlarımızın içinden kayıp gitti. Bu sene bir deplasmandan daha elimiz boş dönüyorduk.

Son sözlerimi takımlarımıza ayırmak istiyorum. Bayan basketbol takımımız Pondexter kaybıyla gayet düz bir takıma dönüşmüş. Maçın her dakikasında, her pozisyonda üstün bir rakip vardı karşımızda. Ancak şuna ayrıca dikkat çekiyorum. Bizim takımımızda yetişip parlayan kızlarımız hangi sebeplerle ezeli rakiplerimize bu kadar kolay gidebiliyorlar? Dünkü maçın yıldızları tartışmasız Yasemin ile Esra idi. Erkeklere gelince onların nasıl kaybettiğini biz bile anlamadık. Büyük ihtimal sesimiz kısılmasına rağmen bağırırken kaçırdığımız noktalar oldu. Maç boyunca üstün görünmemize rağmen skor olarak bir türlü darbe indiremedik. Burada da sanırım Serkan Erdoğan faktörü ortaya çıktı. Ancak bu sene tüm şubelerde en umut veren takımımızın Erkek Basketbol olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir nevi camia içinde kötünün iyisi.

İşte Ankara hikâyesi böyleydi. Aşkınla olduk belki derbeder ama Fenerbahçeli olmanın gururu bizlere her zaman yeter.

SERT

3 yorum:

skiptomylou dedi ki...

abi yanlış hatırlamıyorsam esra gs altyapısından yetişme zaten. sonradan bize gelip yine galatasaray'a dönmüştü.

Adsız dedi ki...

dogru kardeşim 20 yaşındayken Gs ye transfer olup 1 sene oynamıştı... asıl parladığı dönem 2003-2006 yıllarında Fenerbahçedeki kariyeri... hatırlarsan o senelerde 2 lig 1 kupa 2 cumhurbaşkanlığı kazanmıştık... bi dip not daha... korel engin de kalitesini ispat etmiş ve bizde de forma giymiş bir oyuncu... şimdi o da Gsde... kaliteli oyuncuları tutma konusunda büyük sıkıntılarımız var...       

Adsız dedi ki...

ama şunu itiraf etmeliymki tvden izlediğm kadarıyla gs tribündede bzden üstündü.bişeyler yapılmalı