29.04.2008

Teşekkürler Çocuklar

Birilerinin gidip Kezman'a yapılan bu rezaleti temizlemesi gerekiyordu. En azından bu tür olayların geçmişte kaldığını, yapılanların sadece bir iki beyinsizin işi olduğunu anlatması gerekiyordu. Bu görevi yerine getirmekte Yeditepe ve Sabancı Üniversitesindeki Fenerbahçeli kardeşlerimize nasip olmuş. Haber burada. Önemli maç öncesi, galibiyet sonrası, şampiyonluk kutlamasında binlerce kişiyi tesislerin önünde toplarsın. Önemli olan kötü günde takımın yanında olmaktır. Tekrar helal olsun size.

28.04.2008

90'lara Dönüş

En son Dereağzında bırakmıştık bu olayları, tabi mekanın değişmesi zihniyetin değişmesi anlamına gelmiyor.

Arızalı mısınız kardeşim, kimse o karanlık günlere geri dönmek istemiyor. Tesis basıp, futbolcuya saldırmak ne demek. Beğenirsin beğenmezsin ama o futbolcu Fenerbahçe'nin sözleşmeli futbolcusu.

Galatasaray - Fenerbahçe III

Maça birkaç saat kala bedelini ödeyerek bilet denen o kağıt parçasına sahip olduk. Nede olsa şampiyonluk maçıydı, mutlaka stadyumda olmak gerekirdi. Hele birde kazanırsak senelerce anlatılacak bir maçtı bizim için. Büyük umutlarla çıktık yola Salı Pazarından, taksilerle beraber uzunca bir konvoy. Şampiyonluğu alıp topraklarımıza gelecektik. Köprü yolunda bir kaç GS taraftarı ile atışmalar olsada gayet temiz bir şekilde Fulya'ya ulaşıldı. Kupa maçından farklı olarak bu sefer polis Fulya sokaklarında kimseyi bekletmiyordu. En azından ben stada girene kadar durum böyleydi. Güvenlik açısından bakıldığı zamanda doğru olan bu aslında. Rahat bir şekilde stada girdikten sonra maç saatini beklemeye koyulduk. Geçen sefer sahayı ve eski açığı görmemizi engelleyen plastik engeller bu sefer şeffafları ile değiştirilmişti. Gayette iyi olmuş. Galatasaray kapalısında bulunan sarı saçlı ablamızla epey bir atıştıktan sonra maç saati geldi çattı. Daha önceden GS tribünlerinin ne yapacağını bilmesek, ne olduğunu anlamayacağımız başarısız Street Fighter koreografisi eşliğinde maç başladı.
"Maçı ayakta mı seyredeceksin, oturmayacak mısın" diye soran abimiz "Bir koltukta iki kişi duruyoruz, hangimiz otursun?" cevabını alınca deplasmana geldiğini anlamıştır umarım. Karaborsadan 250-300 liraya bilet alan adam maça gelirse böyle diyaloglar yaşanması mümkün tabi. Bu adamdan bağırmasını da bekleyemezsin doğal olarak. Bu sene genel olarak tribünün takımı değil, takımın tribünü ateşlediği bir durum geçerli bizim için. Golü de yiyince iyice yalan olduk maçta.
Maç sonu GS taraftarı tarafından çıkmayın, beraber bekleyelim yönündeki uyarımız pek dikkate alınmasada (biz 2 saat bekleriz diye tahmin etmiştik bir buçuk saatle yırttık) rahat bir şekilde Anadolu Yakasına döndük. Pazar 11:30’da başlayan Sami Yen mesaimiz akşam 23:30 sularında son buldu.

25.04.2008

Galatasaray - Fenerbahçe II

İki gün sonra tarihi bir maç oynanacak ama hala biletimiz yok. Ne yapıp edip bilet bulmak lazım. Lazım ama karaborsada fiyatlar uçmuş durumda. Şu an için 300 YTL diyor saygıdeğer şahsiyetler. Birde işin ilginç tarafı hiçbiri piyasada yok arkadaşların. Karaborsayla işimiz olmadığı zaman heryerden fırlayan tipler bu sefer ortalıkta dolaşmıyorlar. Onların yerine ortalıkta bizim gibi eblek eblek bilet arayanlar dolaşıyor. Hayır, aynı yerde 3-4 karaborsacı olsa rekabetten falan fiyat düşecek diyorum, pazarlığı kızıştırırız diyorum ama kimseler yok ortalıkta. Önceden sağlam müşterisi olacaksınız ki telefonla irtibata geçesiniz.

Şimdi blogun seviyesini yerlere düşürecek bi hareketle yazımı sonlandırıyorum.

Varsa fazla bileti olan bi hayırsever mail yoluyla irtibata geçsin. Bilet'e karşılık para+blogu veriyorum :)

Fenerium ve bordo-mavi II

Biraz geçte olsa gittim ürünü yerinde inceledim. Evet renkler bordo değil kahve. Ama garip bir kahverengi, ya da yanına mavi geldiği için öyle gözüküyor. Fakat ürünün gerçeğide bariz bir şekilde Trabzon'u anımsatıyor. Hayırlı işler Fenerium...

Fenerium ve bordo-mavi

23.04.2008

Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim

King Santillana mükemmel bir yazı yazmış Eski Maraton için, izniyle buraya koyuyorum.

"Cayır cayır yandık yıllarca. Yada sucuk gibi ıslandık. Bana mısın demedik. Normali oydu çünkü. Stad dediğinin üstü açık olurdu. Yanmak istemeyen, ıslanmayı sevmeyen evinde otururdu. Sonra birgün üstünü kapattılar. "Vaaay ulan" dedik.. "Ne lüksler varmış bu tribün aleminde, haberimiz yokmuş". Çok beğendik, delirdik. Bundan iyisi herhalde olmaz diye düşündük. Sonra birgün üstü kapatan o izocamvari nesnenin ön tarafına "Şampiyon Fenerbahçe" yazdılar. Üstüne üstlük, bu iki kelimenin arasına bir de arma koydular. Hidayete erdik zannettik. Öyle ya.. Daha ne yapılabilirdi ki, bundan güzel bir tribün sittin sene olmazdı artık. Son noktaydı. Sonra bir başka gün, karşıdaki numaralının tribünlerine koltuklarla Fenerbahçe yazdılar. Şeref tribününün bize göre soluna Fener, sağına Bahçe. Küçük dilimizi yutuyoruz sandık. Bernabeu bile ancak bu kadar güzeldir herhalde dedik. Bernabeu'yu kaç kere görüyorduk ki zaten. İnternet mi vardı Allasen.. Yani diyeceğim o ki, tahta sıra varken 32.000, koltuklar konunca 28.000 kapasiteli o "Fenerbahçe Stadını" ve o "Maraton" tribününü biz kalbimizden hiç silemedik. Evet, gördük yıllar sonra, o küçük dilimizi yutturan şeyler devede kulak değil, kulakta pireymiş. Evet, gördük yıllar sonra "stad" dediğin hadisede aslında daha ne lüksler olabilirmiş. Ama yine de "ille de o stad, ille de o maraton" dedik bir yanımızdan gizli gizli.. Velhasıl... Biz seni hiç unutmadık maraton. Ama hiç.. Çünkü biz seni unutmak için sevmedik be maraton.. Öyle sevdik, böyle sevdik, şöyle sevdik ama unutmak için sevmedik... "

Ellerine sağlık,

Link

22.04.2008

Galatasaray - Fenerbahçe I

Bilet satış noktaları(Caddebostan ve Merter Biletix) açıklandığına göre artık iyiden iyiye maça odaklanabiliriz. Günleri sayıyoruz şimdiden. Perşembe sabahı çok zor geçmesi beklenen bilet mücadelesinden gülen taraf olarak ayrılırsak maça kadar kalan saatleri saymak düşüyor bize. Yok, bileti gişeden alamazsak bu sefer karaborsanın kucağında stresli saatler yaşamakta var.

20.04.2008

Fenerium ve bordo-mavi



Geçen gün söylediklerinde inanmamıştım, kesin bizimkiler abartıyor demiştim. Hafif turkuaz hafifte bordoya çalan bir renkle(o da nasıl oluyorsa artık)t-shirt hazırlamışlardır, bizimkilerde "vaaay Trabzonspor bu" diyerek olayı abartıyordur diye düşünmüştüm. Fakat fena halde yanılmışım. Fenerium çok güzel bir sürpriz hazırlamış bizlere. Fenerium tarafından hangi akla hizmet böyle ürünler tasarlanır, tasarımı yapıldıktan sonra aklı başında bir Allah'ın kulu bu Trabzonspor'u andırıyor demez mi, böyle bir ürünün Fenerium'da nasıl satılacağı düşünülmez mi? Fenerbahçe'yi, sarı laciverti geçtim, Fenerium'un işletme, pazarlama mantığına aykırı..

Not: Renkleri çevir, sarı-lacivert yap aynı ürünü yok satsın.

http://www.fenerium.com.tr/product/showproduct.aspx?proid=10080040

http://www.fenerium.com.tr/product/showproduct.aspx?proid=10080020

Düzeltme: İsimsiz ; "Urunler bordo değil, kahverengi. Fotoğrafların ayarlarında bir sorun var, düzelttirmek gerek siteye" demiş. Şimdi Fenerium'a gidip ürünü görmek şart oldu, eğer İsimsiz'in dediği gibi bordo değilde kahverengiyse Hıncal Uluç gibi sağdan soldan duyup, oturduğu yerden sallamanın en güzel örneğini gösterdik size, yok bordoysa dediklerim hala geçerli.

Ortaya karışık Denizli maçı

Kazasız belasız atlattık şu Denizli maçını. Zaten maçtan önce kendimi sürekli GS maçını düşünürken yakalıyordumki pek iyi birşey değildir bu benim için. Öyle garip uğurlarım vardır işte. O gün Fenerbahçe kimle oynuyorsa o rakibe odaklanmak gibi, iki hafta sonraki bir maça odaklanırsam kötü şans getireceğine inanırım. Evet saçmalık ama kendime anlatamıyorum bunu.

Bu ruh halinde girdik maça. Kezman boş kaleye kaçırdığı an "Tamam kardeşim artık Kezman yalan oldu" dedim. Fakat Kezman tribünden yediği küfürün yanında aldığı desteğin hakkını vermek için "çaaat" diye koydu bir tane köşeye. Ondan sonrası çorap söküğü gibi geldi zaten. Maç koptuktan sonrada önümüzdeki haftaya giydirmeler...

Kezman dedik, Semih'e deyinmeden geçmek olmaz şimdi. Adam gol krallığına doğru emin adımlarla gidiyor. Yedekten gelerek boş geçtiği maç yok neredeyse. Bu Kezman-Semih durumunu Zico çözemiyor, benimde çözmek adına buradan fikir sunacak halim yok neticede. Bu sene şampiyon olalım, yazın problemi çözerler zaten. Tek söyleyeceğim bizim Semih'in Euro2008 kadrosunda yedek olarak mutlaka bulunması. Bir gol atar maçı çevirir, bakarsın finale kadar çıkartır takımı.

Sivasspor iyi iş çıkarttı bugüne kadar. Hala da güzel gidiyorlar. Sivas şehriyle hiçbir alakam olmamasına rağmen adamların başarılı olması hoşuma gidiyor. Birazda çıkar ilişkisi tabii, iki hafta sonra GS ile oynayacakları maçında etkisi var.

18.04.2008

Yarın Samandıra'da

Antu Forumları pek sevmesemde hergün düzenli olarak ziyaret ediyoruz belli başlı bölümlerini. Bu sefer Feder güzel bir organizasyon düzenlemiş Denizli maçı öncesi, onun haberini veriyorlar. Antu'da hala böyle topicleri görmek sevindirici tabi.

Değerli Arkadaşlar‚

Lütfen aşağıdaki bilgileri dikkate alınız.

Yoğurtçu Parkı´nda toplanma saati 14.30‚ Samandıra´ya hareket saati 14.45‚ Samandıra´da buluşma saati 15.30 olacaktır.

Takım otobüsü 17.15´de tesisi terk ederken yine kaptanımız Alex de SOUZA ve Mateja KEZMAN otobüsün önüne el ele gelerek takım adına taraftarı selamlayacaklardır.

Organizasyonun gerçekleşmesi için başından beri değerli yardımlarını esirgemeyen İdari Menajerimiz Sn.Volkan BALLI´ya şükranlarımızı sunuyoruz.

Kaptanımız Alex de SOUZA ve Mateja KEZMAN başta olmak üzere tüm futbolcu kardeşlerimiz yarın sizleri beklemektedirler.

Sizlerin de bu çağrıya kayıtsız kalmayacağınızı biliyor ve değerli katılımlarınızı bekliyoruz.

Sevgi ve Saygılarımızla‚

FeDeR TÇG

16.04.2008

Amigo Nuri



Amigo Nuri'den "Fenerin maçı var"

Video Ankaraspor deplasmanından.

15.04.2008

Son Sözümüz FENERBAHÇE

Mustafa Özer'in çektiği bir fotoğraf. 22 Mayıs 2005, Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesi. Maçı Fenerbahçe Nobre'nin golüyle kazanıp o akşam şampiyon oluyor.

14.04.2008

Sami Yen'miş ora

Ligin düğümü Sami Yen'de çözülür diyorlar...

Bir suçlu lazım

Mutlaka bir suçlu bulmak lazım şimdi. Kaybedilen iki puan var çünkü. Kezman mı, Alex mi, Zico mu? Penaltıyı kaçıran Kezman olduğu için ip onun boynunda şimdilik. Alex'ten rica etmiş, Alex "Olur" demiş, Zico seyretmiş... Birkaç dakika sonra ise Ankaraspor'un golü... Ekran karşısında donup kalmak, yok yere kalpler kırmak, küfürlerde cabası.

İşi zora soktuk yine. Lanet bir Denizli maçı, Ali Sami Yen deplasmanı, küme kalma mücadelesi veren Gençlerbirliği ve yıllar sonra eline muhtemelen intikam şansı geçecek Trabzon. Bakalım ilerleyen haftalar neler gösterecek bize.

13.04.2008

Ay Geceyi...

AY GECEYİ SENİ SEVDİĞİMİZ KADAR SEVSEYDİ DÜNYA GÜNEŞE HASRET KALIRDI...

Unutamadığım pankartlardan biridir. İlk olarak Mustafa Denizli döneminde 2-1'lik Galatasaray maçında(Yusuf Şimşek ve Ali Güneş'in gol attığı maç, kalede Oğuz Dağlaroğlu topun başında Hagi:))açılmıştı diye hatırlıyorum.

Fotoğraf galiba Glasgow Rangers maçından öyle kaydetmişiz zamanında.

11.04.2008

Yaw Preko

Bomba tranferlerden bir tanesi daha. Celal Doğan’ın iyi para kazandığı bir transferdi Yaw Preko. Samuel Johnson ile aynı dönemde gelmişti Fenerbahçe’ye. Pek varlık gösteremeyen transferlerden birisi oldu. Turan Sofuoğlu'nun teknik direktörlük(Rambo Turan) döneminde oynanan Beşiktaş maçında iki tane yollamıştı Fevzi'nin koruduğu kaleye. Biz Beşiktaş’ı yendik diye sevinirken karşı tarafta Galatasaray Preko’nun golleri sonrası dördüncü şampiyonluğu kutlamıştı o gün, üç gün sonrada UEFA’yı almışlardı.

Preko’nun yolu Fenerbahçe’den sonra Yozgat’a düşmüştü. Televizyon’da Yozgat’ta hayat nasıl geçiyor, ne yiyorsun diye sormuşlardı bu arkadaşa, o da “pilav varsa problem yok” diye cevap vermişti. En son Vietnam taraflarında forma giyerken görülmüş Preko.

Karadeniz fıkrası gibi

Cesaret isteyen birşeydir tuttuğun takımın kısaltmasını plaka olarak almak. İstanbul'da çok fazla örneği vardır FB, GS, BJK diye mesela. Arabayı ezeli rakibin maçı olduğu gün yanlış zamanda yanlış yerlere sokmadıktan sonra pek bir problem olmaz ya da delinin biri gelip anahtarla çizik atmadığı sürece. İstanbul'da bu plaka işinin en bilineni, efsane haline gelmişi ise sürekli Bağdat Caddesinde bulunan 34 FB 1907 plakalı Hakan Bilal Kutlualp'e ait Ferrari'dir. Arabada, plakasıda olabilecek en son noktadadır artık.

Birde aşağıdaki habere konu olan fıkralık durumlar var tabii bu plaka konusunda.

FB plakalı araca 5 ayda 9 kez ceza kesildi

RİZE - Bankanın Rize İl Müdürü Suat Göz, gazetecilere yaptığı açıklamada, bankalarına ait 34 FB 1486 plakalı otomobilin, para nakli için kullanıldığını, para transferi sırasında aracın bir süre şubenin önünde beklemek zorunda kaldığını söyledi.
Bu beklemenin güvenlik nedeniyle yapıldığını ve bölgedeki görevli polis memurlarıyla bu konuyu görüştüklerini ifade eden Göz, memurların hiçbir sorun olmayacağını kendilerine ilettiğini öne sürdü.

Buna rağmen 5 aylık sürede banka aracına 9 kez park cezası belgesi düzenlendiğini belirten Göz, “Bunun üzerine yetkililerle yaptığımız görüşmelerde bize, FB’nin, ‘Fenerbahçe’ olarak algılanabileceğini, bu nedenle ceza yazılmış olabileceğini söylediler. Bir hayli tuhaf karşılamamıza rağmen aracımızın plakasını değiştirmek için genel müdürlüğümüze yazı yazdık. Bankamızın Trabzon şubesi, aynı gerekçeyle araçlarının plakasını değiştirdi” diye konuştu.

Göz, cezaların haksız yere yazıldığını savunarak, Rize Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açtıklarını söyledi.

http://www.ntvmsnbc.com/news/442457.asp

9.04.2008

Teşekkürler Çocuklar

Teşekkürler çocuklar...

Herşey için teşekkürler, bize bu heyecanı yaşattığınız, sizinle bir kez daha gurur duymamızı sağladığınız için.

8.04.2008

Birkaç saat sonra...

Birşey kalmadı Chelsea maçına artık. Oturduk heyecanla bekliyoruz maç saatini. Televizyonlarda hep birinci haber Chelsea - Fenerbahçe maçı an itibariyle. Gün içinde sokaklarda hep formalılar, atkılılar... Normal bir günde sarı ile laciverti yanyana görünce bünyeyi bir heyecan kaplıyor, gelin İstanbul'da baharı yaşadığımız şu gün hissettiklerimi siz anlayın. Öğleden sonra atmışım kendimi sokaklara, kendi ruh halimde tek başıma dolaşıyorum. Ayaklarım nereye götürürse... Stresten kaçmak mümkün değil ama içimde garip bir huzur, şapşalca bir mutluluk var. Yarın yapılması gerekenleri düşündükçe daralıyorum, fakat o şapşalca mutluluk yine içimi kaplıyor sonrasında. Boşver be oğlum diyor, keyfini çıkar, anı yaşa...

Sokakta birbirini gören, eş dost hemen soruyu yapıştırıyor. "Akşam nolur?" Aslında küfretmek istiyorum böyle sorana ama hemen o şapşalca mutluluk kaplıyor yine içimi. Bize sorana adetten bir cevap veriyoruz bizde, ama sonuç falan umrumda değil. Geçmişte yaşanılanlardan sonra rüya aleminde uçuyoruz şu anda. Belki bir kaç saat sonra birileri bizi uyandıracak "Kalk ulan, bitti rüya" diyecek, belkide...

"Ara" gibi birşey oldu

Kayseri maçı, Temizligçiler, Voleybol, Basketbol, Chelsea...

Gündem çok yoğun bu ara fakat bizde yoğunuz. Blog başıboş kaldı diye düşünülmesin ne zaman ne yazacağım belli olmaz :)

5.04.2008

Fenerbahçe Cumhuriyeti’nde bir gece

Can Dündar'ın bugünkü yazısı. Olduğu gibi aşağıya koyuyorum.

Konu Can Dündar'dan açılmışken; Can Dündar'ın adını Can Bartu'dan aldığınıda belirtelim.

"100 yıllık Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin, bizim 85 yıllık cumhuriyetimizden daha iyi durumda
olduğunu görmek için bir maç yetti. Bir kere ahali cumhuriyetine daha sadık. “Kale”si
daha iyi korunuyor, Başkan’ı daha az tartışılıyor. Avrupa konusunda da daha kararlılar

Pek maç kültürü olmayan biri Fenerbahçe-Chelsea gibi dev bir maça giderse ne olur? İşin içindekilere tanıdık gelen heyecan, bir acemi için hayret verici izlenimlere dönüşür.
Benim için de öyle oldu.

Şükür yerine küfür
Akşamüstü, sarı laciverde boyanmış kıtanın sahiline ayak bastığımızda Cumhuriyet ahalisi maç için besiye çekilmiş durumdaydı.
50 bin kişinin aynı anda giriş yapmasıyla canlanan ekonomi, yeni gelenlere yiyecek yetiştirmeye çalışıyordu.
Yol kenarındaki mısırcı, kokoreççi, formacı, bayrakçı, baloncu, Fener marşı eşliğinde bahşiş isteyen zurnacı, davulcu, hepsi Fenerbahçe satıyordu adeta...
Ufuktan yükselen ızgara dumanına doğru yürüyüp Develi’ye ulaştık. Ramazan günü iftar vaktiymişçesine büyük bir izdihamla karşılaştık. Şu farkla ki, hoparlörler, iftar duaları yerine takım marşları çalıyor, sofralardan şükür yerine küfür yükseliyordu. Ama ne yakası açılmadık küfürler...
Bedenini sarı zemin üzerine lacivert çubuklara hapsetmiş binlerce erkek “Kaldırın, kaldırın, kaldırın / Fenerbahçe için kaldırın” çağrısıyla kadeh tokuştururken yıllarca sürmüş bir küfür perhizinden çıkar gibi doyasıya, ana avrat küfrediyordu.
Küfür, tadından yenmez bir rakı mezesi gibiydi.
Yan masada, muhtemelen gündüz ciddi bir işte ağırbaşlı bir mesai harcamış ve şimdi çizgili forması içinde öz benliğine kavuşmuş bir fanatik, neşeli bir halk türküsünün küfürlü versiyonunu, kreşten kaçmış bir çocuk heyecanıyla hiç utanmadan söylerken sofrada karşısında oturan kadının yüzüne tükürükler saçarak kolunu dirsekten kavrıyordu:
“Cimbom s...k ananı / geçiyor cenazesi /
al bunu alamaz mısın?”
Sofradaki kadın mı?
Eğleniyor gibiydi.
Ar damarlarını çatlatan bu küfür serbestisi, bir yangın topu gibi öbür masalara yayılıyor ve anında yumruklar havada bir toplu ayine dönüşüyordu. Birbirini ilk kez görmüş adamlar, çubuklu formaların yarattığı akrabalık duygusu ve rakı-kebap dumanının sağladığı akıl buğusuyla hepten cüretkârlaşıp üst perdeden bir itikatla yırtındılar:
“Höl, löl löl löl löl löl löl löl lööööl... /
Feee-ner-bah-çe...”

Fener alayı
Maça birkaç saat kala taraftar, bütün enerjisinden olmuş ve hafiften kafayı bulmuş olarak kalktı sofradan ve yola koyuldu.
Sarı lacivert bir ”Fener alayı” cenk meydanına doğru tezahürat eşliğinde yürüyüşe geçti.
Meydan, onları bekliyordu.
Oradan içeri girince ne memleket ne çoluk çocuk derdi kalacak, futbol, çok işlevli bir merhem gibi yaralarımızı saracak, köleyle efendi, amirle memur, işçiyle işveren, kurtla kuzu gibi 1.5 saatliğine barışıp aynı renkler altında birbirine sarılacaktı.
Yine de bazılarımız, cengi terastan izlemek üzere “efendi locaları”na dağıldı.
İngiltere’den gelen “düşman kuvvetleri” ise kale arkasında dört bir yanı tellerle çevrili ve üstüne (atılacak yabancı maddeleri önlemek üzere) file gerilmiş bir kafeste tutuluyorlardı.
Maç boyunca, aralarındaki polis barikatının iki yanından Fenerbahçelilerle “küfür alışverişi”nde bulundular. Ama yönetimin titizliği sayesinde küfürler eskisi gibi stada taşmadı.

Küllük mucizesi
Az önce lokantalarda, yollarda, kaldırımlarda buluşan on binlerce taraftar bir araya gelince sarı lacivert bir deniz görünümüne ve gök gürültüsünü andıran bir sese dönüşmüştü. Onlar gürleyince sahanın çimleri, ıslıklayınca rakibin dizleri titriyordu sanki...
Uzay boşluğundan bakılsa stat, sarı lacivert dişleriyle yeşil ağzını kocaman açmış, düşmanını yemeye hazır bir canavara benzerdi.
Öyle bir canavar ki, hepimiz onun bir parçasıydık adeta... Afyonuyla kendi kimliklerimizden azat olmuş ya da tersine gerçek kimliklerimize kavuşmuş gibiydik.
Yanımdaki genç kız, ruhen yoğunlaşarak sahadakilere enerji yollamaya çalışıyor, diğer yanımdaki çok sevdiğimiz ağabeyimiz Ali Acar, teneke küllüğü ayağıyla ezerek uğur tanrısından gol istiyordu.
İlk gol gelince bunun işe yaradığını “fark edip” birlikte abandık teneke küllüğün üzerine...
Sabaha inanmayacağımız bu oyunda ayağımızın altında son haftalarda ruhumuzu karartan, kapatma davasını, Ergenekon soruşturmasını, ekonomik krizi ezer gibiydik.
Ve ikinci gol geldiğinde, bu mucizeyi bizim küllük baskısının yarattığına emindik.

İki cumhuriyet
“Fenerbahçe Cumhuriyeti” sınırları içinde geçirdiğim 5 saat, 100 yıllık bu cumhuriyetin bizim 85 yıllık cumhuriyetimizden daha iyi durumda olduğunu fark etmeme yetti.
Ahalisi belli aralıklarla toplanıp dağılsa da cumhuriyetine daha sadık. Tökezlese de vazgeçmiyor ondan.
“Kale”si daha iyi korunuyor. Arada bir yanlışlık eseri kendi kalesine gol atsa da çabuk toparlıyor.
Başkan’ı daha az tartışılıyor.
İtibarı ve ekonomisi daha iyi...
Ve Avrupa konusunda daha kararlı, iddialı ve gayretliler."


http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=513352&AuthorID=75&Date=05.04.2008&ver=10

4.04.2008

Kısa Kısa


-Daha tur atlamamış olsakta Chelsea maçınının mutluluğu hala devam ediyor. Salı akşamına kadarda azalacağa pek benzemiyor. Arada Kayserispor ve TBL'de Beşiktaş maçı olsa da kayışlar koptu bir kere, toparlaması zor oluyor. Belki yarın Kayseri maçına gidince kendimize geliriz.

-Futbol takımı Çarşamba akşamı kazanınca basketbol takımının Siena maçı arada kaynadı gibi oldu ama elendiğimizin farkındayım. Aydın Örs'ten sonra Tanjeviç'e karşı önyargılı olsam da Fenerbahçe'ye böyle bir başarı yaşattığı için teşekkür etmek gerekiyor. Tanjeviç'te Fenerbahçe için uğraşıyor ne de olsa.

-Ertuğrul Özkök'ten "soyunma odasına indim Alex beline havlu sarmış Zico ile sohbet ediyordu" tarzında bir yazı bekliyorum Chelsea maçı için. Perşembe gününe yetişmezdi, bugünde başka şeyler yazmış ama ben bekliyorum yine de. Ha Londra uçağını yazarsa onuda kabul ederiz. Gündem yoğun derse damat Ercan'a atsın pası o yazsın. Eğlenceli oluyor..

-Efsane Maraton'a 2007 Ağustos'da başlamışız. Farkında olmadan 150 postu geçmişiz. Maymun iştahlı olunca hevesimizi aldık diye yarıda kesip gitmiştim iki ay için. Sonra ara gaza gelip yeniden yazmaya başladık. O gaz hala devam ediyor, ama nereye kadar götürür bilmiyorum.

Şuursuz

Kendi kalesine gol atsada, attırsada, penaltı kaçırsada seviyoruz işte...
http://www.fenerbahce.org/icerik/haber/11322/

3.04.2008

Bitmesin bu rüya...


Maç üzerine söyleyecek pek birşeyim yok. Zaten ne anlatabilirim ki zafer sarhoşuyken. Sadece teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler Fenerbahçem bize bu günleri yaşattığın için.

Allahım bitmesin,
Bitmesin bu rüya
Sonunda Moskova olsun
N'olur uyandırma...

1.04.2008

Yaratıcılık böyle olur

Türkiye'de ezeli rakibin Avrupa'da karşılaşacağı takım desteklenir, bir kaç kişi formasını giyer maça gider, hızını alamayan pankart yaptırır. Bazı taraftarlar vatan,millet,sakarya olmaz öyle şey dese de bu şovu yapan adama kimse birşey demez. Ezeli rakiptir çünkü.

Ama Galatasaray taraftarı yepyeni bir sayfa açmış bu olayda. Zamanında kendilerine beş atan Chelsea'yi karşılamışlar, hızlarını alamayıp kendilerini madara eden Anelka'ya da çicek vermişler. İstanbul'da kaldığı süre boyunca gülmeyen şu Anelka'yı bile güldürmüşsünüz ya helal olsun size.